20 Temmuz 2010 Salı

Korkak göt!

"Hayatımın en boktan günlerini yaşıyorum! Böcekten, yüksekten, alçaktan, sudan, kısacası saçma sapan bir sürü şeyden korkanlardan nefret ediyorum. Hayatını yerle bir edecek, bir daha asla eskisi gibi olamamaya sebep olacak bir korkuyu yaşamamış olanların, "ayy böceek görürsem ölürüm" dediklerini duydukça vücudumdaki tüm tüyler yer çekimine karşı koyuyor. Tüm ihtimalleri düşündüğüm halde muhtemel sonuçlar beni benden alıyor. Bir kaç yıl sonra bugünleri anıp güleceksin diyen olursa enter tuşuyla atlarım üstüne! Zira ben bu korkuyla o bir kaç yılı göremem zaten. Görmek istemem. Korktuğum şey gerçekleşirse o bir kaç yıl hiç olmasın isterim. Öyle bir korku ki bu, ölümü istiyor insan. Ölümden de korktuğu halde...

Bataklığın içinde çırpınarak kurtulmaya çalışırken, burnunun dibindeki kurbağanın renklerini görüp "aslında hayat güzel lan" demek ne kadar mümkünse, o kadar yaşıyorum işte. Mutlaka bir çözüm olacaktır. Mutlaka bu günler atlatılacaktır. Ama ödenecek bedeller ürkütüyor beni. Ne kadar bedel ödeyeceğimi bilmemek korkutuyor...."

Demişim birkaç ay önce. Unutmuşum bu yazdıklarımı ve taslak olarak gömülmüş bloğun derinliklerine. Aylar sonra bloğu kurcalarken fark ettim bu yazıyı. Bunları yazarken hayatımın en korkutucu günlerini yaşadığımı sanıyordum. Esasında öyleydi. Hiçbir şeyden o kadar korkmamıştım daha önce. Korktuğum, çevremden duyacaklarımdı. Korktuğum benim başıma geleceklerdi. Şimdi de korkuyorum. Çok fazla korkuyorum. Korkak bir götüm ben zaten. Ancak şimdiki korkum o zamana göre daha esaslı. Şimdi canıma değil cananıma gelecek zarardan korkuyorum...

Aşk ve sevgi üzerine çok fazla atıp tutacak deneyimim mevcut değil. Açıkcası atıp tutmak için deneyimin gerekliliğine de pek inanmıyorum. Lakin aşkı tanımlayacak cümlelere hala kavuşamadım. Dengesiz halim aşk mevzusunda da "cee" diye çıktı karşıma en boktan haliyle. Bir saat öncesinde "yok olum ben bir şey hissetmiyorum" derken, bir saat sonra "ben onsuz yapamaağğm" diye böğürerek ağlayabiliyorum. Ne hissettiğimi hala kestirebilmiş değilim. Belki de aşkın ne olduğunu hala bilemiyor olmamın sebebi, aşkı hissetmeye çalışmaktan çok, nasıl bir şey olduğunu anlamaya çalışmamdan sebeptir. "akışına bırak" ne biçim de hevesleniyorum şu cümleyi söyleyebileceğim günlere... (üstteki paragrafta hala kelimesini ne de çok kullanmışım. Akışına bırakıyorum lan. Koymuşum halaya! (a harflerinde şapka var. halamı tenzih ederim))

Aslında yazıyı tamamlayasım da yok. Bu kadar işte söyleyeceklerim lan. Sanırım aşkın tanımını artık yapabilirim. Eğer bir bedel ödeyecekse can ve canan, o bedelin cana gelmesi için gönüllü olabilmektir aşk! Çok mu arabesk oldu? Koymuşum arabeskine. Seviyorum uleyyn!